Minimalizm Mi Kanaat Mi?
Az çoktur.
Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır. (Platon)
Varken almanın doğru bulunmadığı zaman dilimlerinden hep almanın, her koşulda almanın normal olduğu, almazsak mutlu olamayız fikrinin hâkim olduğu zaman dilimlerine geldik. Çok değil bundan 50-60 sene önce “bir ihtiyacın var mı?” sorusuna “Hiçbir ihtiyacımız yok, her şeyimiz var şükürler olsun.” diyen orta halli ailelerden, dolu gardırobun önünde durup “giyecek hiçbir şeyim yok” buzdolabını açıp “neden yiyecek bir şey yok” diye feryat eden nesiller büyüttük. “Yamalayıp giyerim ben evladım, israf olmasın” diyen annelerimizden, "marka olmazsa giyemeyiz.” diyen annelere dönüştük. Tabi bu kendi kendine olmadı, zamanla maneviyattan uzaklaştırılan bir toplum olarak ruhumuzu beslemek, tatmin etmek zorlaştı, yeni arayışlara girmiş bireylere tatmin için açılan pencere ise tüketim oldu. Almak, hep almak, daha fazla almak, yaşam biçimimiz oldu.
Yaşanan rejim değişiklikleri sonucu dünyaya hâkim olan kapitalizm gereği -gece gündüz çalışan beyin takımı sayesinde- bilinçaltımıza sürekli tüketimi pompalayan reklamlar, sloganlar ile dönüşümümüz beklenenden de kısa sürede tamamlandı. Mutsuzsan alışveriş yapmalısın, saçlarını değiştirmelisin, tatile çıkmalısın, yani kısaca mutlu olmanın yolu para harcamaktan geçer! Paran yoksa zaten yaşam hakkın da yok. Hatta öyle bir hale geldik ki ihtiyacından fazlasını almayana cimri dedik, hep aynı kıyafetleri giyene pespaye dedik. Eski arabayla gezene değiştir artık şu arabanı sana yakışmıyor dedik. Eski telefonunu kullanmaya devam edene teknoloji çağ atladı, sen taş devrinde kaldın dedik. Hele yeni evlenecek çiftlere olmazsa olmazlarımız vardır; mesela avize almadan asla evlenemezsiniz.
“Kapitalist ahlakın temellerinden biri, mevcutla yetinmemek ve sürekli var olandan daha fazlasını aramaktadır."
(Prof. Dr. Nevzat TARHAN)
Modern hayat, tüketimi arttırmak ve üretimi hızlandırmak için insana beklentilerini yüksek tutmayı empoze ederek, yetinme duygusunu köreltmiş; kanaatin bir değer olarak toplumda yer etmesinin doğru olmadığını düşündürmüştür.
Ve geldiğimiz yüzyılda sonuç: Denedik olmadı, almak, biriktirmek mutluluk getirmedi. Şimdi zaman yeni dönüşümlere gebe, minimalist akımlar özellikle gençler arasında çok popüler. Muhatabımız “ben kanaat ve iktisat taraftarıyım” dese eyvallah demek yerine aman sende, cimriliğine kılıf uyduruyorsun derken, ben minimalistim derse iş değişir tabi; oo sana saygımız büyük ne güzel işler başarmışsın darısı başımıza der hale geldik. Oysaki Müslüman “İzm”’lere ideolojilere yeni akımlara tedbirli ve temkinli yaklaşmalı, dinimizde “vasat” tabir edilen orta yoldan ayrılmamalıdır. Minimalizmi duyan pek çok kişi “biz zaten minimalistmişiz haberimiz yokmuş” dedi. Bu kişiler zaten almanın, tüketmenin, harcamanın, biriktirmenin mutluluk getirmediğini anlamış, daha önceki akıma ayak uydurmamış, tüketim bağımlısı olmamış insanlardır.
Minimalizm batıda sanatsal faaliyetler için doğmuş bir akımdır. Amacı anladığımız manada sadece evdeki fazlalıkların boşaltılması şeklinde değildir. İslam literatüründe karşılığı iktisat ve kanaattir. Kanaat etmek ise, elinde olanla ilgili aç gözlülük ve tembellik arasındaki orta yoldur. Epikür konuyla ilgili "Sahip olmadığını arzulayarak sahip olduğunu ziyan etme. Bir hatırla, şu an sahip olduğun şeyler bir zamanlar senin için sadece bir hayaldi." demiştir. Psikologlar da kanaat erdemini insanın mutluluğunun anahtarı olarak görmektedir. Derinlemesine düşündüğümüzde aldığımız pek çok şeyi başkalarına göstermek amacıyla aldığımızı fark ederiz. Dünya hayatının baki olduğunu, dünyada bize verilen mal ve evlatların bir oyun ve oyalanmadan ibaret olduğunu içselleştirdiğimizde hiç kimsenin üzerinizde hâkimiyet kurmasına izin vermez, dünyevi hiçbir mala bağlanmaz, biriktirme ihtiyacı duymayız. Emanet gözüyle baktığımız maddi şeyleri ahirete yatırım yapma yolunda hayırda harcarız. “Yalnız Allah’a kulluk eden bir kişi, hayattaki en minimalist insandır.”
Müslümanlık ve Minimalizm
Müslüman orta yol insanıdır. Beş vakit namazın her rekâtında Fatiha suresi okuyan her Müslüman,bilinçli ya da bilinçsiz Rabbinden sırat-ı müstakim istemektedir. Yani yaşaması gereken doğru yolu, orta yolu istemektedir. İslam tasavvuf geleneğinde mutluluk genellikle "her türlü aşırılıklardan uzak durmak ve erdemli olmak" şeklinde tanımlanmıştır. Çünkü Müslüman düşünürler insanın bedensel, psikolojik ve manevi boyutları arasında bir ilişki olduğu temeline dayanırlar."
(Prof. Dr. Ali AYTEN-Dr. Sevde DÜZGÜNER)
Kapitalist rejimin can çekiştiği, son demlerini yaşadığı bu günlerde Müslüman ifrattan da tefritten de sakınıp orta yolu bulmak zorundadır. Nişanların, düğünlerin, yıllarca sandıktan çıkmayacak çeyizlerin, sosyal medyanın etkisiyle yapılan sunumların, bebek bekleyen annelerin hazırlıklarının abartıldığı günümüzde, mantık sahibi insanların ruhlarına nefes aldıran minimalizmin de orta yolunu, bize uyan tarafını bulmak gerekiyor. Minimalist akımların uygulandığı Japon evlerinde bir koltuk, iki bardak, iki tabak, toplam yüz eşya gibi uç noktalar, kültürümüz her ne kadar erozyona uğradıysa da aile kavramı olan, misafiri baş üstünde tutan bizlere göre değildir ama ayetleri incelersek mal biriktirmek de bize göre değildir.
“Çoğaltma tutkusu sizi oyalayıp durdu, ta ki siz mezarlara varıncaya dek.” (Tekasür 1-2)
“O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuştur. Malın kendisini ebedi kılacağını zanneder.”(Hümeze 1-3)
Ayetler açıkça gösteriyor ki dinimizde de mal biriktirmek ve onunla oyalanmak, övünmek, hayatımızın merkezine koymak hoş görülmeyen davranışlar arasında. O zaman adına ister minimalizm diyelim, ister başka bir şey diyelim ama kullanmadığımız eşya yükünden arınalım. Bizim kullanmadan yıllarca sakladığımız eşyalara birilerinin ihtiyacının olduğunu idrak edelim. Zayıflayınca giyeriz, kilo alınca giyeriz diye doldurduğumuz dolapların yükünü hafifletirsek bizim de üzerimizden pek çok yükün kalkacağını anlayıp, rahatlamanın huzuruna varalım. Alınan her eşya yeni bir iş demek, yeni bir iş kendimize, evlatlarımıza, eşimize ayıracağımız zamanın biraz daha azalması demek.
İslam, Minimalizmi kapsar ve onu bir adım daha öteye götürür. Minimalizm’de (günümüzde anlaşılan) hedef sadece fazlalıklardan kurtulmak iken, İslam’da hedef fazlalıklardan kurtulurken onları aynı zamanda ihtiyaç sahiplerine vermektir. Avrupa’da yaşayanlar çöpe atılmış ev eşyalarından bahsederken bizler inancımız gereği ihtiyaç sahiplerini bulup, vermeyi tercih ederiz. Bazen kendi ihtiyacımız olanı, nefsimize zor gelse dahi rıza yolunda verdiğimiz olur. İslam yaratılışımıza en uygun yaşamı bize sunar. Geçici hevesler yerine, kalıcı huzuru verir bize. Bizi şekilden, manaya geçirir. Bizi yaratılmışların en güzeli yapar. Vermenin, başkası için harcamanın lezzetini aldığımızda zaten biriktirmenin değil, yardım etmenin fıtratımıza uygun olduğunu anlıyoruz ki dinimizin tavsiye ettiği de budur. Allahü Teâlâ ihtiyaçtan artakalanı infak edin diyor. (Bakara 219) Hem sade bir yaşama geçiyor, hem de muhtaç bir insana yardım etmiş oluyorsunuz.
Bu konuda Peygamber Efendimize müracaat ettiğimizde -Kurandan sonraki- en güzel, en tesirli ifadeyle karşılarız: “İnsanın iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister, insanın gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.” Akıl sahibi insanlara en güzel tavsiye işte budur. Yine Efendimiz, "Kanaat tükenmez bir hazinedir." buyurmuştur. Kanaat eden, daha fazlasını istemediği için psikolojik olarak hem beklenti derdine düşmez hem hırs gösterip kendini yıpratmaz hem de acz ve fakriyle Allah'ın lütfunu celb eder.
Yaşam yalnızca tüketim alışkanlıklarımızla ilgili olmamakla beraber kesinlikle önemli bir başlangıç noktasıdır. Minimalizm felsefesinde sadeleşmek, sadece eşyalardan kurtulmak değil, aynı zamanda gereksiz düşüncelerden, alışkanlıklardan, maddi-manevi bütün fazlalıklardan kurtulmak da vardır ve tabi ki bunlara vaktimizin çoğunu başında geçirdiğimiz sosyal medyayı da dâhil etmek gerekir. Gereğinden fazla sosyal medya hesabı olmamakla birlikte olanda çok vakit harcamamak da Minimalizmdir. “Sade hayat imandandır” diyen Efendimiz vefatına kadar donatılmış bir sofrada yemek yememiştir mesela. Şüphelilerden sakınmak, az yemekle, az içmekle, az gezmekle hatta az izlemekle mümkün hale gelecektir.