Hayata Notlar / EVLİLİK / Aralık 2019

Evliliklerde haklı olmayı değil, mutlu olmayı deneyin.


Evlilik, “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi O’nun ayetlerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum 21) ayetinde buyurulduğu gibi aynı özden yaratılmış olan kadın ve erkeğin nikâhla bir araya geldiği, toplumun temel yapı taşını oluşturan kurumdur. Eşlerin yaratılış amacı birbirlerine bir şeyleri ispat etmek değil, paylaşmak, üretmek, yenilenmek, daha da güçlenmek, mutluluğu tatmak ve varlıklarıyla huzur bulmak içindir.

Allah bütün mahlûkatı çiftler olarak yaratmış, aralarına koyduğu çekim kanunu ile maddi manevi ilerlemeyi birbirleriyle bir bütün olmalarına bağlamıştır. Bize fıtraten verilmiş olan sevme, sevilme duygusu helal yolda kullanıldığı takdirde ilahi aşka yükselmenin birinci basamağını oluşturur.

Ayette Arapça olmasına rağmen aşk kelimesi yerine ‘meveddet’ kelimesi geçmektedir. Aşkın ömrü kısadır, oysaki meveddet Türkçe’ye sevgi olarak çevrilse de mânâca eksik olup, ömür boyu vefayı ve sadakati anlatır bizlere. Yakın zamana kadar birbirini tanımayan iki insan, nikâhla çok güçlü psikolojik ve biyolojik bağlarla bağlıdır artık.

Birlikte fedakârlık eder, birlikte mücadele eder. Aynı zamanda evlilik, sabırdır, gayrettir. Basit meselelerde kılıçları çekmek değildir. Geçmişteki insanlar her konuyu sevmek için bahane olarak görürken bugünün insanı ayrılıklarına sebep olarak kullanıyor. Evliliğin güzel yanlarını kabullenip yükünü sırtlamamak, zahmetlerine katlanmamak dürüst davranmamaktır.

Evlilik, her iki tarafında dengeli, uyumlu, huzurlu, tatmin olduğu, en az eşit iyiliklerle birbirine karşılık verdiği samimi bir yaşam biçimidir. Evlilikler çatışmasız, kavgasız ve mükemmel olmaz. Mutlu evliliklerde sorunlar konuşulur ve alternatif çözümler aranır. Mutlu evlilik, harika geçmiş bir günün sonunda "Allah'ım bunu hak edecek ne yaptım" diye sevinç gözyaşlarıyla dua edebilmektir.

Evliliğin temelinde karşılıklı faydalanma vardır. İlişki; cinsellik, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçların karşılanması, birbirini bütünleme, anlama, değerli hissettirme, erkeği erkek olarak saygın, ihtiyaçları karşılayan yetenekli, kadını kadın olarak üretken, hayatı mükemmelleştiren biricik varlık olarak hissettirme, birlikte değer üretme ve paylaşma üzerine kuruludur. Şimdi bu anlayıştan tamamen kopmuş bir nesil oluşmuş ve varoluş sebebi zannettiği kendi menfaatlerine ve eğlencesine odaklanmış, bu tür kendi dünyasını kurmak isteyen bir bakış açısına evirilmiştir. Gelecekteki yalnızlığını fark edemeyen ve bahanelere sığınarak neslini tehlikeye atan tek varlıktır insan. Neslin devamı nikâhla sağlanırsa ancak, temelleri sağlam, sarsılmaz devletler kurulur. Batı toplumu bugün bunun farkında olduğu için evliliği ve çocuğu teşvik etmek adına elinden geleni yapmaktadır.

Evlilik, insanlığımızın ayakta kalabilmesi için tek yoldur. Onu bozmak, raydan çıkartmak isteyenler, sizi özgürleştirmek mottosuna davet edenlerdir. Eşinize köle olmak yerine, zevklerinize köle olmayı tercih etmenizi istemeleri bu mottonun altında yatan ana sebeptir. İhtiyaç duymak insanın yaratılışında vardır. Kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı, herkesin zengin, herkesin her şeyi bildiği, herkesin şatosunun, uçağının olduğu bir dünya karmaşadan kurtulamaz.

Evlilikte ilişki sırası önce eş, sonra çocuklar, sonra anne babadır. Kadın ve Erkek, kendi ailelerine bağlılıklarını korumakla yükümlüdür ama onlara bağımlı halde yaşayamazlar. Bu büyük bir kaosun ve buhranın başlangıcıdır. Başkaları için yaptığınız fedakârlıklar sizi yüceltir. Hayatınızı, ömrünüzün bir anında yaptığınız küçük bir fedakârlık anlamlı hale getirebilir ve mutlu eder. Mutluluğunuz, küçük bir iyi niyete bağlı olabilir. İyi niyet, sevmektir. Sevmekse güvenmektir.

Evliliği ticari işletme, erkeği patron kadını işçi gibi gösterenleri dikkatle izleyin. Onların istediklerini yaptığınızda sizden iyisi yoktur. Onlar; emaneti, kadını, erkeği, değeri, kıymet bilmeyi anlamıyorlar. Onlar bereketi bilmiyorlar. Onlar sadece tek tip insan olsun istiyorlar. Maliyet hesabı yapıyorlar. İki kişi için ayrı ayrı şeyler üretmek yerine tek tip üreterek kazanmak istiyorlar. Tek tuşla herkesi kontrol etmek istiyorlar. Evlenmemek için sürekli karşı tarafla ilgili bahaneler bulup, keyfinden, sorumluluk duygusundan yoksun bireysel hayatından vazgeçemeyen kişiler de evliliği ticarethane gibi görenlerin ekmeğine yağ sürdüklerinden habersiz evlilik yollarına koca koca tek taş döşüyorlar.

Evlilik, hala revaçta ama boşanma oranları da hız kesmiyor. Gelin-Kaynana kavgaları, Elti-Görümce sürtüşmeleri, Eş aldatmaları ve öldürmeler, geline Ermeni, damada Yunan gibi davranışlar sergilendikçe, kadında güzellik-erkekte mal varlığı arandığı, iki tarafın da birbirini rencide edip aşağıladığı sürece evlilikten kaçan bir nesil olacak. Herkesin evlenmemek için bir bahanesi olsa da evlilik yapmak istemeyenleri dört grupta toplayabiliriz;

1-Ekonomik nedenlerle evlenemeyenler

2-Kötü örnekler nedeniyle evlilik yapmak istemeyenler

3-Hayat şartları/bakmakla yükümlü ailelerini bırakamayıp evlenmeyenler

4-Kazanımlarını paylaşmak istemeyen/Zevklerinden vazgeçemeyenler

Son grup, hızla artış gösteren ve ilgi çekenleri oluşturuyor. Akşam geldiğimde hazır bir sofra, arkasından çay-çerez keyfiyle TV izleme, sosyal medyada vakit geçirme, sonrasında sofra kalkmış, bulaşık yıkanmış, banyo-wc temizlenmiş olmalı. Çocukların ödevi takip edilecek, isteklerine cevap verilecek ama bana dokunulmayacak, pazar/market alışverişi yapılacak, çöpler atılacak, ütüler yapılmış olacak, haftanın iki günü dışarıda yemek, hafta sonu eğlence olacak ama az para harcanacak. Herkes bana güler yüzlü olacak, dırdır etmeyecek, başım hiç ağrımayacak. Bu şekilde içi boşaltılmış, anlamsızlaştırılmış bir kurum değildir evlilik. İslamiyet’in üzerinde hassasiyetle durduğu ulvî bir müessesedir. Bu müessesenin kuruluşu esnasında son derece ciddi ve titiz davranmak gerekmektedir.

“Görücü usulü mü yoksa modern (!) usul mü” diye başlayan evlilik yorumlarını çok uzun zaman öncesi geride bıraktık. Ali Şeriati’nin eşine söylediği “Allah seni bana vermekle, bana vermediklerini telafi etmiştir.” sözüyle bu genç grubu evliliğe ne kadar ısındırabiliriz? Kıskandıracak, dudak ısırtacak, maşallah, ah keşke, nerde bizde o şans dedirtecek, krize sokacak birkaç evlilik hikayesi de paylaşalım. Evvel zamanın birinde takva sahibi bir genç dere kenarında abdest alırken suya düşmüş bir elma görür. Alır ısırır ama birlikte dilini de ısırır ve kanatır. Bunu işaret kabul ederek helallik almak üzere dere boyunca elma sahibinin bahçesini bulmak için yürür. Bulur da. Bahçe sahibi hakkını helal etmek için bir süre bahçede çalışmasını ister. Başka bir gün helallik istediğinde âmâ, sağır ve dilsiz kızıyla evlenirse hakkından vazgeçeceğini söyler. Genç bunu da kabul eder ama bakar ki bahsedildiği gibi sağır, dilsiz hatta gözleri de kör bir kız değildir. Gencin itirazına kızın babası şöyle açıklık getirir; “Kızım harama bakmaz, haram işitmez, haram söylemez. O yüzden âmâ, sağır ve dilsizdir, dedim” diye söyler. İmam-ı Azam Ebu Hanife bu evliliğin meyvesidir. Kocalarını incir çekirdeğini doldurmayacak meselelerle kafeslediklerini düşünen kadınlar için değil ama yanlarından bir an olsun ayıramayanlara örnek bir hikâye olabilir. Kadının biri evlendiği gece eşine kadınlarla ilgili ilmihal bilgilerinden sorguya(!) çeker. Cevaplar kem/küm olunca sabah olmadan bu ilimleri tamamlaması için medrese tahsiline gönderir. Günümüz evliliklerinde eşlerin imam nikah kıyarken kelime-i şehadet getirmek için hocadan destek alması herkesin canını acıtıyor mudur?

Sorun şu;

Çalışmayan kadınlar basit görülüyor.

Erkekler çalışan kadın istiyor.

Kadınlar hem çalışmak hem ev işleriyle uğraşmak istemiyor.

Yeni nesil ev hanımı olmak istemiyor.

Ben çalışayım eşim çocuklarıma baksın diyen erkekler kız bulamıyor.

Kızlar zengin, filmlerdeki gibi aşk yaşayarak evlilik yapmak istiyor.

Bu durumda kazananlar; Bakıcılar, Restoranlar, Kreşler, Eğlence sektörü, Patronlar, Hazır gıda ve Giyim sektörü.

Evlilik, cinsellik üzerine kurulu olmasına rağmen, en tuhaf karşılanan, konuşulmayan, ayıplanan, eğitimi olmayan, ilk kopan bağ olan, olmadığında şikâyet konusu olan, anlamsızlaşan, intikam ve terbiye etme metodu olarak kullanılan etki alanı geniş-kapladığı alan neredeyse olmayan rutin dışı aktiviteye dönüştüğünde sarsıntı yaşıyor.

Mutluluk, bulaşıcı bir şeydir. Gülümser ve pozitif olursanız herkesi etkilersiniz, eğer tatsız şeyleri insanların gözüne gözüne sokarsanız herkesi olumsuz yönde etkiler, huzursuzlukları, boşanmaları, ahlaksızlıkları tetiklersiniz. Canlı bir örnekle başı siz çektiğinizde iyi ya da kötü o şeyi yapmak için birbirini cesaretlendiren bir kitle oluşur.

Peygamber Efendimiz’in “Evleniniz, boşanmayınız!... Zirâ boşanma dolayısıyla arş titrer.” Şeklindeki ciddi uyarısına rağmen evliliklerde yaşanan çıkmazlarda, en son çözüm boşanmaksa o yola girildiğinde evlenirken yapıldığı gibi aileler ve iki tarafında sevdiği insanlar devreye girmelidir. Evlenirken nasıl iki kişi karar vermemişse boşanırken de aynı şartlar oluşturulmalıdır. Evliliklerde haklı çıkmaya çalışmak problemleri daha da çözümsüz hale getirmektedir. Suçlamak yerine dinlemek, iletişimde yakınlaşmayı ve anlayışı sağlayacağı için ilişkiye büyük katkı sağlayacaktır.


Kadınların Hataları

Anne gibi davranmak / Kız arkadaşı gibi sohbet etmek

Cinselliği terbiye etmek ve amaçları için kullanmak

Anneliği, kadınlığının önüne almak

Konuşarak her şeyi çözeceğini sanmak

Erkeğe karşı gereken özeni göstermemek

Erkeklerin Hataları

Dinlememek/Konuşmamak

Kaba sözlerle / Şiddetle karşılık vermek

Alternatif çözümler sunmamak

Sorumluluktan kaçmak

Eşine/Çocuklarına zaman ayırmamak


Evlilik denince akla ilk annelik gelir. Annelik, profesör olup kariyerin zirvesine çıkmak gibidir. Üniversite okumadan kariyer ne kadar yapılabilirse, evlilik olmadan da annelik o kadar olur. Ancak anneliği hafife alan, çocuk bakmayı kölelik gören, peygamberimizin ümmetinin çokluğuyla övüneceği ve gücünüz yettiğince çocuk yetiştirin düsturunu yatak odasına ve özel hayatına müdahale sayan gençliğe merhaba demek ister misiniz? İşte salonda sizi bekliyorlar. Kalp kırmadan, fedakârlık yaparak, sabır göstererek, prens ve prenses gibi yaşamadan, kanaat ederek iki kalp nasıl bir araya gelir anlatın onlara.