İnsanoğlunun ilk bağı, anne karnında ihtiyaçlarını karşıladığı göbek bağıdır ve derler ki en dramatik ayrılık bu bağın kesildiği andır. Belki de bu travmayla başlar ağlamaya, ağlayan bebek hemen anne kucağına verilir, şekil değiştirmiş yeni bir bağ oluşur artık aralarında. Kendi kendine yetebilecek konuma gelinceye kadar, yıllarca sürecek bir bağlılık öyküsüdür bu.
Bağ sevilir bizim toplumumuzda; ailesine, vatanına, eşine, işine, evine, inancına bağlı olmak telkin edilir her zaman. Bağlı olanlar, bu saydıklarımızı ihmal etmeyenler, sorumluluk sahibi, örnek bireylerdir toplum için. Sık iş değiştirenleri tasvip etmeyiz mesela, sık eş değiştirenleri ise asla…
Bağlılık güzeldir
Bağ, birine karşı, sevgi, saygı duyma ve gösterme, sadakat, yan yana biz olabilme halidir. Esareti altına almaz sizi, ya da sahip olmak için içten içe yanıp tutuşturmaz. Bağlı olan, korkmaz kaybetmekten.
Çünkü bilir ki, zaten sahip değildir kaybetmekten korktuğu şeye. Burada bir parantez açıp ülkemizdeki kadın cinayetlerinin ana sebebinin de bağımlı ilişkiler olduğunu belirtmek istiyorum.
Bağımlılık ise önlenemez arzu duygusudur
Bir nesneye, kişiye ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek veya bir başka iradenin tahakkümü altına girme durumu olarak tanımlanır. Bağımlılık, kişinin bağımlı olduğu nesne veya davranış üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Kendine inanmayı bırakmanın, özünden uzaklaşmanın karşılığıdır “bağımlılık”. Sanki çok seviyor, çok büyük fedakârlıklar yapıyor, onlarsız yapamıyormuş gibi okşar egomuzu. Bağımlılık, bencilce bir sahipleniş, vazgeçememe, onlarsız eksik olma halidir sanki…
Muhtemelen bizde yaşamda birçok şeye bağımlıyız. Ne yazık ki bağımlıyız, konumumuza, sıfatımıza, gelecekteki pozisyonumuza, eşimize, dostumuza, hatta çocuklarımıza, beğenilmeye, onaylanmaya, takdir görmeye, sayılıp sevilmeye, sahip olduklarımıza (!), olmak istediklerimize ve görüntümüze…
Bağımlılıklarımızda özgür irade ve sağlıklı bir düşünce şekli yoktur. Beynimizdeki ödül-ceza mekanizmamızın bozulmasından dolayı saplantılı davranmaya başlarız. Kendi yaptığımızın doğru olduğunu düşünür, alışkanlık haline getirir ve günlük hayatta tekrar eden davranışlar sergileriz. Bu tekrar bazen bilinçsiz de olabilir. Bu takıntılı davranış yapılmadığında ciddi bir rahatsızlık söz konusu olabilir.
Örneğin; ebeveyn bağımlılığında çocuk, kendi başına hiç bir karar alamaz, her şeyi ebeveynlerine sorar ve onay ihtiyacı hisseder. Hata yapmaktan çok korkar ve hata yapmamak için hiç bir şey yapamaz hale gelir. Yani bağımlılıklar hayatımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Bağımlılıklarımızı kontrol altına almayı öğrenmemiz gerekmektedir. Hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı, sahip olduklarımızın -evlatlarımız dahil- hepsinin emanet olduğunu sık sık kendimize hatırlatmamız gerekmektedir. Sahibi olduğunu zannettiğimiz en basit şey bedenimiz değil mi? Ne kadar söz hakkımız var ki bedenimiz üzerinde? Ve ya malımız, bir deprem, sel, yangın yıllarca çalışarak(!) elde ettiğimiz birikimlerimizi bir anda yok etmeye kâdir değil mi?
Bağımlılıklarımız esaretimiz oluyor
Bağımlılık, bağın hastalık seviyesine gelmiş hali, istenmeyen durumu, uç noktası. Anneye bağlı olmak güzel de, bağımlı olmak değil. İnsanın eşini sevmesi güzel de, bağımlı olması değil. Yemek yemek güzel de, yemeğe bağımlı olmak değil. Hayattan zevk almak güzel de, zevke bağımlı olmak, hayatı zevk üzerine inşa etmek değil. Yaşamak için temizlik yapmak güzel de, temizlik bağımlısı olmak değil. Yaşamak için ev, eşya gibi ihtiyaçlarımızı almak güzel de eşyaya bağımlı olmak hele ki almak için yaşamak yani alışveriş bağımlısı olmak değil. İşimize bağlı olabiliriz ama koltuk bağımlısı olmak güzel değil. Hayattaki hedeflerimize bağlı olabiliriz ama hırslarımıza ve sabit fikirlere bağımlı olmak güzel değil.
Günümüzün en önemli sorunu da -anmadan geçemeyeceğimiz-tabi ki ekran ve teknoloji bağımlılığı. Bütün bağımlılıkların üstüne çıkan, artık maalesef aileleri dağılma noktasına getiren bir hastalık.
Kısacası, bağlı olmak güzel de, bağımlı olmak, hele hele hastalık derecesinde bağımlı olmak hiç de güzel değil. Bağlı olduğunuz kadar, neye bağlı olduğunuz da önemli. Kaderiniz, neye bağlı olduğunuza bağlı.
Çözüm mü? Çözüm biziz, kendimiz, irademiz, inancımız, özümüze dönme çabamız. Hayat yolculuğumuzda Rehberimizi (sav) yoldaş edinmemiz, haliyle hallenmemiz. Hiçbir şey için geç değil.